Zekat ve kurban kavramı Hakkında Bilgi
Kurban - Kurban Kavramı
Kurban kavramı, Kur'an'da, sadece kan ve et veya sadece kesmek, boğazlamak anlamlarını taşımıyor Kesmek boğazlamak veya kan ve et, Kur'an'ın tanıttığı Kurban Bayramı'nın yalnız bir boyutudur Ve ilave etmeliyiz ki, en sonda dikkate alınan bir boyutudur
İbranice'den Arapça'ya geçmiş bulunan kurban (korban) kelimesi, "Allah'a yaklaştıran veya kendisiyle Allah'a yaklaşılan şey" demektir Kurban, bu geniş çerçevesiyle, Kur'an'ın, Allah'a yaklaşmak için vesile ve araç kabul edildiği tüm değerleri ifade etmektedir Nitekim Hz Peygamber, bir hadislerinde namazdan bahsederken şöyle buyurmaktadır: "Namaz, bütün takva sahiplerinin kurbanı, yani Allah'a yakınlaşma yoludur" Bir başka hadiste ise şöyle buyuruluyor: "Cuma namazının erken vaktinde hazır bulunan kişi, bir büyükbaş hayvan kurban etmiş gibidir" (Bu konuda bk İbn Manzur, Lisan el - Arab, kurban maddesi)
Görülüyor ki Kur'an; insanlık tarihinde Allah'a yaklaşmanın, dinin en önemli unsuru halinde ele alınmış ve boğazlamak, kan dökmekten ibaret hale getirilmiş kurban kavramını, kökünden değiştirmekte ve onu insanın hür ve samimi bütün niyetlerinin beslediği iyiye yönelik davranışlar halinde sunmaktadır Kur'an, böylece, sadece can almak şeklinde algılanan bir "Allah'a yakınlaşma" anlayışının din gerçeğiyle bağdaştırılamayacağına dikkat çekmektedir
Kur'an bize gösteriyor ki, Allah'a yaklaşmak için, Allah dışında "yakınlık aracı" (kurban) seçilen hiçbir şeyin insana faydası olmayacaktır (bk, Ahkaf, 27)
Allah'a yaklaşmak, yine Allah'ın lütfü ile mümkün olur ki bunun yolu da samimiyet ve aşktır Bunun dışındaki vasıtalar, bizatihi varlıklarıyla sadece insanlararası ilişkilerde bir değer olurlar Onların yararları insanlaradır Bu yararın gereğince elde edilmesi de, Allah'a yakınlaşma şuurunun layıkıyla elde edilmesine ve maddi vasıtaların bu esas payenin yerini almamasına bağlı bulunuyor
Şimdi, Kur'an'ın, kurban kavramı ve kurumunda yarattığı bu psiko sosyolojik devrimi daha yakından tanımak için konuyla ilgili birkaç ayeti görelim:
"Her ümmet için bir ibadet ve kurban yeri yaptık ki, Allah'ın kendilerine rızık, olarak verdiği dört ayaklı hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar O halde, sizin ilahınız tek bir ilahtır, yalnız O'na ibadet edin, yalnız O' na teslim olun Ey peygamberim, tevazu ve samimiyet sahibi olanlara müjdeler ver
"Kurbanlık deve ve sığırları da, Allah'ın gösterdiği yolun belirtilerinden kıldık Onlarda sizin için nimet ve bereket vardır O halde, develeri, ön ayaklarından biri bağlı olarak ayakta boğazlarken, üzerlerine Allah'ın ismini anın Yere düşüp canları çıktığı zaman da onlardan yiyin Ve muhtaç olana da verin, durumu iyi olana da İşte böyle! O hayvanları sizin emrinize ve hizmetinize verdik ki, Allah'a şükredesiniz
"Şu bir gerçek ki, kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah'a asla ulaşmaz O'na asla yaramaz Allah'a ulaşıp varacak olan, sizin gönüllerinizdeki takva (Allah korkusu ve sevgisi) olacaktır İşte böyle! Allah, kurbanların et ve kanlarını sizin emrinize ve hizmetinize verdi ki, nimetlerinden ötürü O'nu yüce bilesiniz Ey peygamberim, iyilik ve güzellikler sergileyenlere müjdeler ver" (Hac Suresi 34 - 37)
Bu ayetleri, giriş kısmında verdiğimiz kurban anlayışlarıyla mukayeseli bir biçimde değerlendirirsek, şu sonuçlara varmakta zorluk çekmeyiz
1 Kur'an—ı Kerim, o esrarlı ve mucize üslubuyla, bir yandan kurban kavramı ve kurumunu korurken bir yandan da onu önceki devirlerin şuursuz, insan hayatına zararlı gidişinden uzaklaştırmakta ve ona yepyeni boyutlar ve hedefler tayin etmektedir
2 Kurbanın esprisi Allah'a bir şey vermek veya onun öfkesini durdurmak değil, Allah'ın verdiği nimetlerden yararlanırken onlar üzerine Allah'ın adını anmaktır Allah birdir Ne birçok ilah vardır, ne de bunlara kurban kesmek
3 Allah'ın bir lütfü olan eti yenir hayvanların nimet ve bereketi yalnız bizim içindir Allah, yarattığı şeylerin nimet veya hayrına muhtaç olmaktan yücedir Hal böyle olunca, kurbanın bütün işe yarar unsurlarını insanların istifadesine sunmak, kaçınılmazdır
4 Ne biz kurbanların emrine verilmişizdir, ne de kurbanlar Allah'ın enirine Tam aksine, kurbanlık hayvan lar insanın emir ve istifadesine, bizzat Allah tarafından verilmiştir, (bu, emrine verme ifadesi, hem hayvanlar, hem
de et ve kan için olmak üzere iki kez kullanılıyor) Böylece Kur'an, insanı, emir ve komutasına verilen varlıkların esiri durumuna gelmekten kurtarıp ona, varlık ve oluş üzerinde hâkimiyetin yolunu gösteriyor En basit gibi görünen bir konuyu işlerken en üst seviyede kavramlara yeni boyutlar
getirmek şeklindeki bu esrarlı yaklaşım yalnız Kur'an'da görülen bir kelam mucizesidir
5 Kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah'a ulaşmaz Allah'ın bunlara ihtiyacı yoktur Et ve kanların muhatabı, yeme içme ihtiyacında olan insandır Allah'a ulaşacak olansa, et ve kanı insanın hizmetine sunan ve gönlünde Allah için hizmet sevgisi taşıyan iman sahiplerinin samimiyet ve sevgileridir
Kurban kavramının bu geniş çerçevesi içinde, kurbanın sadece bir boyutu olan kesme boğazlama keyfiyeti de Kur' an'da yer almaktadır Kur'an buna zebh veya nahr demektedir Kur'an ayrıca, kurbanlık hayvana da, zebh kökünden gelmek üzre, zibh diyor (bk Saffat, 107)
Kur'an; zebhi insan üzerinde, oğlu İshak üzerinde uygulamaya kalkan Hz İbrahim'in, oğlunu kesmemek üzre uyarıldığını ve zebhi uygulamak üzre kendisine bir zibh yani kesime konu hayvan gönderildiğini de bize haber veriyor, (bk Saffat, 102, 107)
Böylece Kur'an şunu ilan ediyor: İnsan, zebh (kesme boğazlama) konusu değildir İnsanın zebhinden fayda beklemek, hele bunu Allah'a yaklaşma vesilesi sanmak, korkunç bir hatadır (Zebh deyimi için bk Bakara, 49, 67, 71; Nemi, 21; Kassas,4)
Ne ilginçtir ki, Kur'an, Allah'a ve onun elçilerine en büyük düşmanlıkları yapmakla suçladığı Firavunların, Musa kavminin çocuklarına reva gördükleri öldürmeyi de zebh kelimesiyle ifade etmektedir, (bk Bakara, 49; Kassas, 4) Kur'an böylece Firavun'un, insanları kurbanlık hayvanlar gibi boğazladığını, yine kendine özgü diliyle ifade etmektedir
alıntı
Zekat Nedir, İslamda Zekat Kavramı
ZEKÂT
Namaz dinin direği, zekât da köPage Rankingüsüdür(Aclûnî, Kesfu'l-hafa I/530) İslam'ın beş ana temelinden ikincisi zekâttır Peygamberimiz Islâm'ı anlatmak için gönderdiği davetçilere: "Önce Allah'tan başka bir ilâh, bir otorite olmadığını anlatın, kabul ederlerse, benim Allah'ın kulu ve elçisi olduğumu söyleyin, onu da kabul ederlerse, günde beş defa namaz kılmalarının farz olduğunu ve zenginlerinin malında fakirlerin hakkı bulunduğunu anlatın" (Buharî, zekât 1) buyurdu
Zekât Kur'ân-ı Kerîm'de kırka yakın yerde namazın hemen yanı başında zikredilmiş ve namazdan sonra en önemli temel olduğu vurgulanmıştır
Çünkü zekât Islâm ülkesini düzene koyan, vatandaşlarının sosyal güvenliğini sağlayan en etkili güçtür Zenginlerin varlığından fakirlere doğru sürekli bir akıştır Böylece fakir çok fakir olmaktan kurtulur, zenginin çok zengin olması önlenir Fakirle zengin arasında sevgi bağları oluşturur Zenginin hem günahlarını, hem de malını temizler Toplumu anarşi ortamından kurtarır Dünyayı düzene koyar, böylece âhirete yol açılır
Zekât zenginlerin lütfen verdikleri bir yardım değil, fakirlerin, onların mallarındaki bir haklarıdır Bu yüzden veren minnet bekleyerek vermez, alan da minnet ederek almaz Zekâtı, devlet zorla da olsa alır ve yerine ulaştırır
Vergiler zekât yerine geçmez, çünkü zekâtın alınmasının ve verilmesinin bir takım şartları vardır Yerini bulmayacağı bilinen zekât geçerli değildir
Akıllı, ergin, müslüman, zekât için konmuş en az sınır (nisab) üzerinde çoğalır malı bulunan, yani zengin olan ve bu malı, elinde bir yılını dolduran her mükellef, genel olarak kırkta bir, yani yüzde ikibuçuk servet vergisi verir Zekât denen bu vergi, Kur'ân-ı Kerîm'in belirlediği kimseler dışında bir binaya, bir kuruluşa, bir zengine, ana-baba ve çocuklara, eşine kâfire verilmez
Islâmca zengin sayılan, yani en az sınırın üzerinde malı olan mükellefin bu malının:
l Kendi mülkünde bir yıl bulunmuş olması,
2Bu ölçüye borçlarının dışında sahip olması,
3Bu ölçünün; ev, binek, kapkacak, yiyecek, alet ve edevat dışında gerçekleşmiş olması,
4Bu ölçünün tümüyle kendi mülkü ve artar bir mal olması halinde, zekât vermesi gerekir
Zekâtı gerektiren en az ölçü, yani nisâb; altın için yaklaşık 85 gram, gümüş için 595 gram, diğer paralar için bunların birine eş değer paradır Bu çeşitli değerlerin toplamı; birisinin en az ölçüsüne vardığında, kırkta birini zekât olarak vermesi gerekir Toplamları en az ölçünün (nisabın) altında olursa zekât vermesi gerekmez
Buna göre; kadının kullandığı elbiseleri, altın ve gümüşten başka süs eşyaları, kabı-kacağı dışında hepsinin değerlerinin toplamı 85 gram altının ya da 595 gram gümüşün değerini bulan, altını, gümüşü ve parası olsa ve bunlar onun mülkünde bir yıl kalsa, değerlerinin kırkta birini zekât olarak vermesi gerekir
Zekâtın, zekât niyetiyle verilmesi, yani verirken zekât verdiğini bilerek vermesi şarttır
Zekâtın düşmesi için hilelere başvurmak haramdır
Usul ve furu'a, yani ana-baba ile onların ana-babalarına çocuklar ile onların çocuklarına, eşine, kâfire, zengine zekât verilmez
alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazıya Yorum yapın ( Anonim veya Ad Url yi Seçin)