Mol gebelik (Üzüm gebeliği) nedir? Üzüm gebeliği Nedir Nasıl Olur Mol gebelik gebelik hakkında
Halk arasında "üzüm gebeliği" olarak da bilinen Mol gebeliği ya da molar gebelik genetik nedenlerle gebelik ürününün sağlıklı gelişime göstermediği ve rahim içinin üzüm tanesi gibi çok sayıda şişmiş vezikül denen içi sıvı dolu yapılarla dolu olduğu anormal bir gebelik şeklidir.
Gebelikte görülen plasental (çocuğun eşi) hastalıklar grubundan nadir görülen bir durumdur.
Bu grup hastalıklar içersinde en sık görüleni mol hidatiform adı verilen bu üzüm gebeliğidir. Bunun dışında İnvaziv Mol (yayılım gösteren üzüm gebeliği) ve Koryokarsinoma denilen ve kanser davranışı gösteren oldukça kötü seyirli nadir görülen bir alt tipi de vardır.
Molar Gebelik ayrıca komplet (tam) ve inkomplet (tam olmayan) olarak iki grupta incelenir.
Komplet mol, ultrason incelemesinde fetüs ve fetüse ait yapılar bulunmayıp, yalnızca plasentanın olduğu mol şeklidir. Plasenta ve eklerindeki hücrelerde -adeta üzüm tanesine benzer- şekilde ödem, şişlik ve genişleme mevcuttur. Bu durum ultrasonda tipik bir görünüm verir ve dolayısıyla tanı konması kolaydır.
Ultrason yapılmasına rağmen yine de tanı için şüphede kalınan durumlarda kanda Beta HCG testine bakılır. Molde bu değer, aynı gebelik haftasındaki normal bir gebeliğe kıyasla daha yüksektir.
Mol gebeliği istatistiksel olarak sosyoekonomik seviyesi düşük kadınlarda daha sık meydana gelir, ancak her gebe kadında gözlenebilir. Ülkemizde yaklaşık 1000-2000 gebelikten birine mol tanısı konmaktadır. 20 yaş altındaki gebelerde ve 40 yaş üstündeki gebelerde mol gebelik daha sıktır.
Genellikle tanı bir adet gecikmesi sonrası yapılan gebelik testinin pozitif olması sonrasında hastanın vajinal kanama şikayeti ile veya rutin olarak doktora muayene için gelmesi ile ultrason incelemesi sonrasında konulmaktadır.
Kanamalar hafif (lekelenme tarzında) olabileceği gibi fazla miktarda da görülebilir. Ayrıca daha önceden ultrason kontrolü yaptırmamış gebeler de bazen ilerleyen gebelik haftalarında bebeğin oynamaması şikayeti ile de hekime başvurabilirler.
Gebelerin bir kısmı "üzüm tanesi şeklinde parça düşürme" şikayetiyle başvurur. Bu durum veziküllerin rahim dışına atılmasından kaynaklanır.
HCG hormonunun aşırı yüksekliği bazı anne adaylarında her iki yumurtalıkda kistlerin oluşmasına neden olabilir. Bu kistler çok büyüdüklerinde ağrıya, ya da aşırı testosteron ("erkeklik hormonu") üretmeleri durumunda tüylenmeye de neden olabilir.
Nadiren, 20. gebelik haftasından önce ortaya çıkan tansiyon yükselmesi belirtileri mol gebeliğinin ilk belirtileri de olabilir.
Tüm sayılan bu belirtiler kısmi molde daha hafif olur ve ilk belirtiler daha geç gözlenir.
Gebeliğin ilk ayında normal olarak da görülebilen bulantı ve kusmalar (hiperemezis) molde genel olarak çok daha şiddetli olur. Bulantı ve kusmaların nedeni, mol gebeliğinde normalden fazla olarak salgılanan Beta hCG hormonudur.
Mol gebeliği neden oluşur?
Komplet (tam) molde fetüse ait hiçbir doku yoktur. Bu durum, çekirdeksiz bir yumurtanın spermle döllenmesi sonucu oluşur. Yumurtanın çekirdeksiz olması nedeniyle bebek gelişimi olmaz ancak bebeğe ait eklerden plasenta gelişmeye devam eder. Bu form, mol gebeliğin daha sık gözlenen şeklidir. Belirtileri gebeliğin erken döneminde ortaya çıkar.
İnkomplet (tam olmayan) molde ise rahim içinde fetus mevcuttur, ancak kromozom olarak anormallik vardır. Normal bir yumurta hücresinin iki spermle döllenmesi söz konusudur. Her ne kadar bebek oluşmuş ise de genetik olarak fazla kromozomu olan bebeğin yaşama şansı yoktur. Kısmi Molde; içeri giren iki sperm, 23+23= 46 kromozomu oluşturur ve 23 kromozomlu yumurta hücresi ile de birleşince ortaya genetik bozukluğu olan 69 kromozomlu bir fetus meydana gelir. Komplet molden farklı olarak kanser potansiyeli taşımaz. Kısmi Molde fetusun da bulunmasından dolayı tanı bazen ilerleyen haftalara kadar gecikebilir.
Mol (üzüm) gebeliğinin ne gibi tehlikeleri vardır?
Mol gebeliği geçiren kadınların yaklaşık %10-15inde plasentaya ait hücreler gebeliğin bitmesinden sonra da çoğalmalarını sürdürürler.
Bu duruma gestasyonel trofoblastik neoplazi ("gebeliğe bağlı plasental tümör") adı verilir. Çoğalan plasenta hücreleri kan yoluyla diğer organlara yayılım yapabilir. En sık akciğer ve vajinaya metastaz yapmakla birlikte vücudun tüm organlarına yerleşebilir.
Uygun bir şekilde tedavi edilmediğinde yaptığı metastazlarla nadir görülen formlar (invaziv mol ve koryokarsinoma) ölümle sonuçlanabilir. Bu yüzden mol gebeliği tahliye edildikten sonra uzun süre (en az bir yıl) takip edilir.
Ayrıca mol gebeliğinin vajinal kanamaya yol açması ve bu kanamaların bazı durumlarda ciddi boyutlara ulaşabilmesi mol gebeliğinin diğer bir tehlikesidir.
Mol gebeliğinde tedavi nasıl olur ?
Kendi seyrine bırakılan bir mol gebeliğinde hiç beklenmedik bir zamanda ciddi bir kanama meydana gelebilir. Bu yüzden tanı konduktan kısa süre sonra gebeliğin beklenmeden sonlandırılması gerekir.
Mol tanısı konan gebe hastaneye yatırılır ve genel ve jinekolojik bir muayene yapılır.
Tahliye öncesi muhtemel bir metastaz araştırması amacıyla akciğer filmi çekilir ve kan hCG değeri daha sonraki izlemlerde kullanılmak üzere saptanır. Genel kan tetkikleri yapılır ve kan grubu belirlenerek, gerekli durumlarda kullanmak üzere en az iki ünite kan temin edilir.
Mol gebeliği tahliyesi için genel anestezi tercih edilir.
Mol gebeliğin boşaltımı esnasında tercih edilen yöntem vakum ile kürtaj uygulanmasıdır. Diğer gebelik boşaltımlarından farklı olarak bu gibi durumlarda kürtaja bağlı istenmeyen durumların meydana gelme olasılığı daha yüksektir.
Rahim yaralanması ve delinmesi, enfeksiyon ve kanama başta olmak üzere istenmeyen durumların oluşması gebelik haftalığının büyüklüğüyle direkt ilişkilidir. Bu yüzden mol gebeliğinin erken tanısı ve tahliyesi önemlidir.
Gebeliğin boşaltılmasıyla elde edilen parçalar da mutlaka patolojik inceleme için uzmana gönderilmelidir.
Mol tahliyesinde normal gebelik tahliyesinden farklı olarak müdahale esnasında hücrelerden bir kısmının kan damarlarına geçerek akciğer embolisi (atardamarın kendisinin ya da dallarından birinin dolaşım yoluyla gelen bir madde tarafından tıkanması) riski de olabilir. Ayrıca nadiren tahliye sonrası DIC (yaygın damariçi pıhtılaşması) adı verilen tehlikeli durum gelişebilir.
Mol gebeliğinde tahliye sonrası takip
Patolojiye gönderilen materyalin incelenmesinde mol gebeliği tanısı kesinleştikten sonra takip süreci başlar.
Tahliye sonrası kişi 1 yıllık bir takip sürecine alınır ve Beta hCG (gebelik hormonu) değerleri ile izlenir. İlk zamanlarda bu değer 0 olana kadar haftalık izlem yapılır daha sonra takiplerin arası açılabilir..
Mol gebeliğinde tahliye sonrası takibin amacı molar gebelik ürünlerinin vücuttan tam olarak uzaklaştırılıp uzaklaştırılmadığını ve hastalığın GTNye (tehlikeli formlara) dönüşüp dönüşmediğini ve saptamaktır.
Gebeliğe bağlı trofoblastik neoplazi (GTN) mol gebeliği geçiren gebelerin yaklaşık %10unda görülür.
Mol gebeliği geçiren olan bir kadın eğer ailesini tamamlamış ve 40 yaş üzerinde ise histerektomi (rahimin ameliyatla alınması) uygun bir tedavi şekli sayılır. Çünkü bu şekilde yaklaşık % 10 olan mol gebeliğin nüks etme veya başka formlara dönüşme olasılığı % 1e kadar düşürülmüş olacaktır.
Ancak unutulmamalıdır ki rahmin alınması mol gebeliği sonrası GTN gelişme riskini belirgin şekilde azaltır ancak tamamen ortadan kaldırmaz. Bu yüzden histerektomi yapılsa bile operasyon sonrası takipler ihmal edilmemelidir.
Yumurtalıkta gelişen kistler varsa bunlara ayrı bir müdahele gerekmez ve tahliye sonrası birkaç haftada geriler ve aşırı bulantı-kusmalar (hyperemesis) de kısa zamanda ortadan kalkar.
Hangi mol gebeliğinin daha sonra nüks edeceği, problem yaratacağı konusu net değildir ve kestirilemez. Ancak bilinen bazı şeyler vardır ki; Tahliye öncesi jinekolojik değerlendirmede rahimin gebelik haftasına göre daha büyük olması, komplet mol olması, ilk ölçülen HCG seviyesinin 100.000in çok üzerinde olması, hastanın yaşının 40 ve üstü olması mol gebeliği sonrası GTN gelişme riskini artırır.
Mol tahliyesinden sonra yapılan takipte kanda HCG seviyesinin düşmesi gerekir. HCG gebeliğin bitmesinden sonra 2-3 günde bir kan miktarı yarıya düşerek azalan bir maddedir. Bu düşme haftalık HCG takibiyle izlenir. Haftalık takiplerde HCG sıfırlandıktan sonra üç hafta daha haftalık inceleme devam eder. Daha sonra 6 ay boyunca aylık, daha sonraki 6 ay da 2 ayda bir olmak üzere bir yıl boyunca HCG ölçümü devam ettirilir.
Kan beta HCG seviyesi GTN gelişimini gösteren en önemli bulgu olduğundan anne adayının bir yıl boyunca gebe kalmaması gerekir. Çünkü hCG doğal gebelik hormonu olduğundan kişi gebe kalırsa hastalık nüksü ile karışıklıklar gösterir ve takip süreci aksar.
Gebeliği önlemek amacıyla genellikle doğum kontrol hapı verilir.
Bir yıllık takiplerde kan HCG seviyesinde yükselme olmaması durumunda takip biter ve kişinin gebe kalmasına izin verilir.
Kısmi mol tahliyesinden sonra ise önemli hususlardan birisi de çiftte kan uyuşmazlığı (Rh uygunsuzluğu) varsa (anne adayı Rh(-), eşi Rh(+) ise) anti-Rh immunglobulin ("uyuşmazlık iğnesi"-RhoGAM ampul) uygulaması yapılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazıya Yorum yapın ( Anonim veya Ad Url yi Seçin)